''... alo? hayat denilen şey, yavru kedilerin ağzı gibi olsaydı keşke. süt beyazı yani. masum ötesi ya da. biliyorum, hep kandırılırdık o zaman, hep incinirdik. öç almaya bile kalkışamazdık ki tırnaklarımız incecik olurdu, dişlerimiz daha çıkmamış olurdu. olsun varsın. efendim? tabiki sevdim seni ama, nasıl söylesem, söylemeye dilim varmıyor bile bak, aşık olmadım. hayır, üzerine alınma sakın, ben hiç aşık olmadım. bundan 6 ya da 7 yıl kadar önce, uzun saçlı, minik ayaklı bir sevgilim vardı. gitar çalardı, şarkı söylerdi. gözleri simsiyahtı, gece gibi siyahtı. en çok onu sevdim ben galiba. ama onu bile aldattım. aldattım derken, başka bir adamla sarılarak uyudum sadece. o zamanlar en büyük ihanetimiz bir başkasına sarılarak uyumaktı. ne dedin? haklısın. kadınlara güvenilmez. kadınlar şeytandır. kadınlar kaltaktır. en çok da kırmızı ojeli olanları. ben bir kere sürdüm, yakışmadığını söylediler. zaten biliyorsun, uzatamam tırnaklarımı. hemen kırılırlar. evet evet. hatırlıyorum tabi. saçlarımı taramıştın sabaha kadar. nasıl unutabilirim. annem bile öyle sakin, öyle usul usul, öyle acıtmadan taramamıştı saçlarımı...alo?...''
diyecektim sana, eğer telesekreter açmasaydı telefonu.
''...dııııt...sarılarak uyumak için 1'e, ayak masajı için 2'ye, ıslak bir öpücük için 3'e, saçlarınızın taranması için 4'e, güzel bir düş için 5'e, aşık olmak için 6'ya, her şeyi unutmak için 7'ye, gidenin dönmesi için 8'e, menüyü tekrar dinlemek için 9'a basınız....dııııt...'' 1