Salı, Eylül 13, 2005

ebe sensin!

büyük bir oyunun içindeyim sanki.
bana verilmiş rolü layıkıyla oynuyorum sadece. mızıkçılık edip oyunu terketmek gibi bir lüksüm bile yok üstelik. sadece oynuyorum. kazanacağımı ya da kaybedeceğimi bilmeden oynuyorum. hile yapmama fırsatım olmadan oynuyorum. diğer rakipler çok güçlü. hemen anlarlar.

anlarlarsa;
sonsuza kadar ebe ben olurum.

ve emin olun, hiç kimse bu oyunda, ebe olmak istemez.

Çarşamba, Eylül 07, 2005

1000 parçalık puzzle ve semizotu

hayat devam ediyor.

öte yandan; gündelik hayat salise hızıyla geçip giderken, öyle şeyler oluyor ki bir anda, o ana yapışıp kalıyoruz. duruyoruz. kal orda! hatırla bakalım!

1000 parçalık puzzle almıştım o'nunla birlikteyken. birlikte bir kaç kez birleştirme girişimimiz oldu ve fakat hem benim sevgili kedimin hem de ona doğum günü hediyesi olarak aldığım kedinin pati darbeleriyle puzzleımız bir türlü tamamlanamamıştı. her seferinde yeniden başlandı ve tam bitmeden bozulup kutusuna kaldırıldı.

tıpkı ilişkimiz gibiydi velhasıl!

bir arkadaşım en sonunda puzzleı birleştirip bana geri verme talebinde bulununca çok sevindim. hemen kutuyu çıkarttım. içini açtım. bu ne? kutunun içinde iki küçük kase. plastik. mavi. o'na aitti tabi. evinden bütün eşyalarımı topladığım o gün, kutunun içinde unutulmuş olmalıydı. içine puzzle parçalarını koyuyorduk. hatırladım. kaldım işta orda. elimde en adisinden iki plastik parçası ve o'nu hatırladım. bir an özledim. sonra...

sonra, hayat kaldığı yerden devam etmeye başladı.

kaseleri yıkadım. ellerimle yaptığım nefis semizotu koydum birine. diğerine taze yoğurt. afiyetle yemeye başladım. altı üstü iki küçük kase. plastik....mavi...o...off!

Pazartesi, Eylül 05, 2005

keşke; adile naşit, annem olsaymış.

şimdi mesela bende bu son zamanlarda sıkça tekrarlanan migren ağrısı, birden böyle şıp diye geçiverse. o mutlulukla gelsem yanına. ''konuşalım mı?'' desem. ''gel otur hadi.'' desen. sonra ben ''dur neskafe yapayım ikimize.'' diye heyecan yapsam. sonra neskafelerimizi alıp balkona çıksak. sana hayallerimden, aslında herhangi bir hayalim olmadığından, planlarımdan, aşık olmak istediğimden ama çok korktuğumdan, yapabildiklerimden, yapamadıklarımdan, saçmalamalarımdan, aklı başında kararlarımdan, son zamanlardaki gelişmelerden, ihtiyaçlarımdan, ihtiyacım olmayanlardan, hayatımdan, kendimden, benden, geleceğimden bahsetsem. döksem bir güzel içimi. sen sadece dinlesen. sadece ''her şey güzel olacak. hem zaten güzel ki!'' desen böyle en komik türk filmlerindeki adile naşit havasıyla mesela.

ah annem ya!
bir baksan bana?!
bir dinlesen?!

Cuma, Eylül 02, 2005

mono-log

dün gece tanrı ile konuştum, uzun zamandan sonra.

- benim için ne iyi ise, o olsun lütfen tanrım, dedim.

herhangi bir şekilde cevap vermedi elbette ama, oralarda olduğunu ve beni duyduğuna emindim ben. bir süre konuştuk. monolog şeklinde. her şeyi anlattım. zaten biliyordu ama olsun, yine de her şeyi anlattım.

kendisini sevdiğinizi zaten bilen birine, ara sıra da olsa, ''seni seviyorum.'' demek gibi. belki...

zor ve uzun günler beni bekler. biraz enerji ve güç toplamalı ve kaldığım yerden devam etmeli.
yalnız yola çıkmak çok güzeldir ama daha güzeli; yolun sonunda beni bekleyen biri var. görür gibiyim sanki?

zeytinyağlılar da pek bir güzeldi.
afiyet olsun...