Çarşamba, Mayıs 30, 2007

bu şehirde bir adam var adı bana özel

cem adrian dinliyorum uzun zamandır. sokaktan gelen mahalle veletlerinin sesi müziğe karışıyor. az evvel söndürdüğüm sigaranın üzerine bir tane daha yakıyorum. doktorum adına üzgünüm ama, bu şarkı ve bu bira sigarasız gitmiyor. kendi adıma üzgün değilim. hiç bir zaman kendi adıma üzgün olmayı beceremedim.



elimde sadece bir fotoğraf var. bir de telefon numarası. her sabah saat 7:30'da telefonum çalıyor. aslında açabilirim. ya da kapatıp arayabilirim. ama yapmıyorum. ilk defa kelimelerden daha fazlasına ihtiyacım var. kelimeler ki bu hayatta herşeyi çözeceklerine inanırdım.



- alo?
- efendim?
- naber?
- iyidir ibiş, senden naber?
- sensin ibiş. düdük!
- ahahahha!



gördüğünüz gibi bizi bir yerlere taşıyacak bir diyalog değil. ve hayatınızda ilk defa telefonda konuştuğunuz bir adamla hayatın sırlarını paylaşacak değilsiniz. hoş, benim hayata dair hiç bir sırrım yok. o'nun varsa seve seve dinlemeye hazırım ama.



- seni yıllardır tanıyor gibiyim!



ah! bunu bana her defasında söylemek zorunda mısınız? aslında tanımadığınızı, göründüğüm gibi olmadığımı anlamanız bu kadar mı zor? rol yapmıyorum, hayır. ama bu ben değilim. belki de şu kahrolası aynayı bir parça kendinize çevirmeniz gerekiyor. belki de, görmek istediklerinizi görüyorsunuz.belki de beni hiç bir zaman tanıyamayacaksınız.



- ama beyaz bir şeyler giymek zorundasın.



olur. konsept buysa eğer, giyerim elbette. ama beyazları çabuk kirletirim ben. haberin olsun!