Pazartesi, Mayıs 21, 2007

what's this life for

''buraya ait değilim.''



bu cümleyi hayatımda belki binlerce kez kurdum ama, hiç bir ana bu kadar çok yakışmamıştı.



turistin biri, sanıyorum kendisi ingilizdi, içtiğim biraları işemek için bile para vermemi isteyen bu gudik barın aynı derecede gudik tuvaletinden dönerken, tam önüme geçip dansediyor. dizlerini hafifçe büküp kalçalarını bana doğru ileri geri sallıyor. bu ne şimdi? ''seni böyle sikerim güzelim.'' mi? ingilizleri seviyorum da, çoğu böyle aptal oluyor işte. nerde thom nerde bu? önce adamın ellerini tutuyorum. kalçalarımın üzerine yerleştiriyorum. sağ bacağımı kaldırıp beline doluyorum. suratını görseniz. hayatınızda hiç şebek görmediyseniz, emin olun, bir faydası olurdu. dudaklarımı kulağına değdiriyorum. nefesimi bırakıp, ''go fuck yourself.'' diyorum. kimse duymuyor. yanağına bir öpücük kondurup masama gidiyorum. ardımdan bakakalıyor. ingiliz arkadaşları bana tezahurat yapıyorlar. ıslıklar çalınıyor. alkışlar patlıyor.



oysa tam o anda, başka bir şehirde, başka bir barda, başka biriyle olmayı çok isterdim. ah, elbette peter'la. son vapurla eve dönerken sessizce vapurun kıçından çıkan köpükleri izleyebileceğim başka kimsem yok o'ndan başka.



daha fazla dayanamayacağımı anlayınca, masadakilerden müsaade isteyip kalkıyorum. sanki müsaade etmeseler gitmeyeceğim? neyse. hesabımı ödeyip çıkıyorum. ingiliz bir ara peşimden gelecek gibi oluyor. sonra vazgeçiyor. kalabalık içinde akıp meydana çıkıyorum. önüme çıkan ilk taksiyi durduruyorum.



- nereye bayan?
- ait olabileceğim bir yere.
- nasıl?
- tabi öyle bir yer olmadığı için, ben en iyisi evime gideyim. devam edin siz, bu yoldan.