sevgili peter;
mektubunu az evvel aldım. hemen cevap yazıyorum ki bana anlamsız triplerden atmayasın. gerçi aramızda böyle şeyler olmaz. bilirim. ama olsun. trip çekecek modda değilim bu aralar. hiç bir şeyi sallamıyorum. ve sırf içinde bulunduğum ruh hali yüzünden de seni kaybetmek istemiyorum. kaybedecek kaç insan kaldı ki zaten?
eskiden insanları daha kolay harcardım. astığım astık kestiğim kestikti. artık yapamıyorum. bencilce mi? bilmiyorum. yalnızım. daha fazla yalnız olmak istemiyorum. yalnızlığın niceliksel bir ölçüsü var mıdır, ondan da emin değilim. eskiden herşeyden emindim. demek ki bu şehir beni sağlam değiştirmiş. güzel.
seninle odamdaki balkonda yaptığımız muhabbetleri çok özledim. içtiğimiz biraları. sigaraları. burada da bir çok insanla muhabbet ediyorum. içiyorum. içiyorum. içiyorum... kendimi kaybetmiyorum ama. kendimi hiçbir zaman kaybetmedim. en azından sana verdiğim sözlerden birini tutuyorum yani. diğerleri için üzgünüm.
çok sıcak...
oralar daha da sıcaktır. sokağın köşesindeki manavın önü çilek kokuyordur. evin önündeki kahvede sokağa dökülmüş yaşlı amcalar tavla oynuyorlardır. belediyenin önündeki daktilocuların daktilolarından sonu ''arz ederim.'' diye biten dilekçeler sallanıyordur. hepsini çok özledim. seni çok özledim.
çok yorgunum. etrafa sürekli gülümsüyorum. hatta abartıp şuh kahkahalar atıyorum. bugün telefonda d. bana dedi ki; ''sesin süper geliyor. çok sevindim!''. ahahaha! ''evet.'' dedim. ''süperim zaten. sağol.'' oysa süper falan değilim. dökülüyorum. günler boyunca yataktan çıkmasam bile işe yaramayacakmış gibi. en sonunda acile kaldırıp serum bağlayacaklar. bi keresinde olmuştu böyle bir şey. yanımda mıydın o zaman? pat diye düşüp bayılmışım abimin kollarının arasında. küçüktüm daha. bir adama aşıktım. hayatımda ilk defa aşık olmuştum. günlerdir yemek yememiştim. kimse o adam yüzünden olduğunu bilmiyordu. adam da bilmiyordu. serumun iğnesinden kalan yara bandını günlerce çıkarmamıştım. o yara bandına bakarak aşkın anlamını çözmeye çalıştım. annem bir gün ''yeter artık!'' diyip ''caaart!'' diye çıkardı yara bandını. hiç canım yanmadı. demek ki aşk böyle bir şeydi.
bir daha hiç öyle aşık olmadım.
taşındım bu arada. yeni evimdeki odam minaresi henüz yapılmamış bir camiye bakıyor. önceki kiliseye bakıyordu biliyorsun. bir dahaki sefere sinegoka bakan bir eve taşınmayı planlıyorum. din hakkında kafam iyice karışsın istiyorum.
''sensizken yıldızlar hiç kaymıyor.'' demişsin. ben kayıyorum. geçenlerde merdivenlerden düştüm. sol ayağımdaki tendonları koparmışım. o halde bütün bir gece dansettim. doktorun bir ağzıma sıçmadığı kaldı. kendisine kibarca sosyal hayatım için değil, ayağım için bir şeyler yapması gerektiğini, görevinin bu olduğunu belirttim. o da kibarca ayağımın röntgenini çekti, biraz masaj yaptı ve reçeteye bir krem yazdı. kremi elbette kullanmadım. artık yürüyebiliyorum.
şimdilik bu kadar. bana bol bol yaz.
seni özlediğimi söylemiştim, değil mi?
baş belan;
tavuk