bir varmış bir yokmuş...
kediler manav, fareler şarküteri iken; anneme ''artık süt içmek istemiyorum.'' dediğim günlerden birinde, yani yıllar yıllar öncesinde; bir şövalye yaşarmış, uzak diyarın birinde.
bu şövalye, bütün gün siyah bir ata biner ve dönemin ünlü felsefecilerini bulup, saatlerce konuşur, fikir edinirmiş. bu şövalye, gerçekten bir şövalyeymiş. iyi bir adammış. çok zenginmiş ama para pul umrunda değilmiş. aşka, sadakate, istikrara inanırmış. yıllarca bir çok prensesle birlikte olmuş ama kalbinin prensesini bulamamış bir türlü.
ve bir gün, karşısına bir kuğu çıkmış. bembeyaz bir kuğu.
bizim şövalye hemen aşık olmuş. kuğuya kendisinin eşi olması için yalvarmış yakarmış, diz çökmüş, perişan olmuş. kuğu en sonunda kabul etmiş ve aralarında sade bir nikah töreni yaparak evlenmişler. nikah şahitleri, diyarın turizm bakanı ve kolordu komutanıymış ama bunun masalımızla hiç bir ilgisi yokmuş.
yıllar geçmiş. bir gün kuğu, gölden dönerken, bizim şövalyeyi oldukça güzel bir prensesle yatakta basmış. şövalye bin bir özür dilemiş. diller dökmüş. perişan olmuş. hatta intikam almasını ve herşeye razı olduğunu söylemiş. ama kuğu gölün derinliklerina dalmış ve kaybolmuş.
sevgili çocuklar; bilir misiniz; hayvanlar aleminde eşine sadık olan tek hayvan kuğudur. ve ne olursa olsun, ömrü boyunca sadece bir eş ile yetinir. işte bu yüzden kuğular her zaman kuğudur ve bir şövalye, ne kadar şövalye de olsa, aslında beş para etmez bir adamdır ve kaybetmeye mahkumdur.