gece uyku tutmadı.
dışarıda muhteşem bir rüzgar vardı ve tam arka bahçedeki kocaman ağacın dallarının gölgesi, tam yatağımın üzerinde, oynaşıyordu. kedi; kendisine migros'tan rüşvet niyetine aldığım minik whiskas paketini yemiş olmanın verdiği toklukla, ayakucumda yalanıp duruyordu. koca bir bardak suyu bir dikişte içmiştim ve sürekli çişim geliyordu. karşı dairede, ebedi dostum peter pan de yoktu, evin ışıkları yanmıyordu ve penceresi kapalıydı. belli ki, barın birinde, boktan biraları içip koca götlü kızlarla dansediyordu. oysa; evde olsaydı şimdi, pencerede karşılaşırdık ve uykumuz gelinceye kadar o bana öykü anlatırdı, ben ona şarkı söylerdim. sonra belki sarılıp uyurduk.
sabah ezanı okunduğunda, birden yerimden sıçradım. peter dönmüş, açık pencereden her zamanki gibi sessizce içeriye girmiş ve kucağında benim kedim, öylece yanımda uzanıyordu.
- gece nasıldı? dedim.
- eh işte, her zamanki gibiydi, dedi.
- hiç bir şey, her zamanki gibi değil. sen bile, dedim.
mutfağa kahve suyu koymaya giderken, arkamdan bağırdı;
- whiskas var mı? karnım çok acıktı.