- neden böylesin?
- çünkü çok şey biliyorum.
yaşlı bir kadınla, boktan bir pastanede oturuyoruz. hava iyice kararmış. yaşlı kadın, aslında hiç yaşını göstermiyor. sadece güzelim yeşil gözleri iyice küçülmüş ve bana büyük bir umutsuzlukla bakıyor. yaşlı kadın, benim annem.
anlatamıyorum...anneme bile anlatamazken, bütün bu inanlara nasıl anlatabilirim ki?! sistemle uyuşamıyorum işte. bu lanet olasıca sisteme dahil olmak istemiyorum. boğuluyorum. daralıyorum. ölecek gibi oluyorum ulan!
- ama hayat böyle. uymak zorundasın.
- ne münasebet ya. değilim uymak zorunda falan.
- herkes uyuyor ama.
- herkes değil anne. ben ve benim gibiler uymuyor. uyamıyoruz.
- e ne olacak peki böyle?
- bilmiyorum. şimdilik sadece çabalıyorum. ama inan, çok sıkıldım. yaşamaktan da sıkıldım.
insan yaşamaktan sıkılınca, yani o noktaya geldiği zaman, bütün bu manav tezgahındaki üzüm taneleri, parlayan güneş, buz gibi köpüklü bir bira, insanı bir anda alıp geçmişe götüren bir melodi, ayağa sürtünüp ''sev beni'' diye yalvaran bir sokak kedisi...hiçbiri umrunda olmuyor. hiçbir anlamı yok.
kimseyi daha fazla üzmek istemiyorum. kendimi de.
- eve dönerken pasta alalım mı?
- alalım. ama para yok ki yanımda.
- benim var.
kocaman, vişneli bir pasta alıyorum.
ama hiç yiyesim yok.
yiyemiyorum.