Pazar, Kasım 13, 2005

su beşlisi

küçük, karanlık bir odadayım. bir yerlerden blackmore's night çalıyor. tam karşıma bağdaş kurmuş oturuyor. elindeki büyük kartları güzelce karıştırıyor ve tam önüme, ayaklarımın ucuna bırakıveriyor. gülümsüyor. saçları iyice uzamış ve dalgalı, simsiyah bir perçem, dudaklarının üzerinden aşağıya sarkıyor. gözlerine bakıyorum. gözbebekleri büyümüş. bu kadar büyük müydü?

- ne içtin sen?
- hiç bir şey.

yalan söylüyor. herkes gibi, ben de bana yalan söylenmesinden hoşlanmıyorum. ama bu seferlik affediyorum. kartlara şöyle bir bakıyorum. içlerinden bir tanesine gözüm takılıyor. halbuki hepsi arkasını dönmüş ve hepsi arkadan aynı gözüküyorlar. ama o biri, bana bakıyor. o biri, sanki diğerlerinden ayrılıyor.

gözlerimi kapatıyorum. son zamanlarda herhangi bir şey hissetmediğimi düşünüyorum. doğru düzgün sevinemiyorum, üzülemiyorum, incinemiyorum, sevemiyorum, kızamıyorum. son zamanlardaki ruh halim kesinlikle: nötr. bir zamanlar aşık olduğum, o kadar da değil, olduğumu sandığım, bedeninin her bir karesini hafızama kazıdığım, ellerim saçlarında olmadan bir türlü uyuyamadığım adam tam karşımda duruyor ve ben, hiç bir şey hissetmiyorum.

- hangisi?
- bu.

su beşlisi çıkıyor.

- her şey ellerinizden akıp gidecektir. tutunmak yalnızca keder getirir. bırakmak zorundasınız.





bıraktım bile...