ben şimdi; yaşadığımız ülkenin hak ve hukukuna göre, henüz reşit bile olmamış, hayatında ''büyümek''ten başka bir sorumluluğu olmayan, tek derdi bir türlü şekillenmeyen saçları olan küçücük, minicik bir kız olsaydım...
olsaydım; biz yetişkinlerin ''içim sıkılıyor'' diye adlandırdığımız ve fakat altını kocaman bir kürekle kazdığımızda, ''bunalım, depresyon, varoluş acısı, birtakım psikolojik bozukluklar'' çıkacak o iğrenç ötesi duygu ile, çok daha kolay başedebilirdim. örneğin; en siyahından depresyon hırkamı giyer, saatlerce yatağımdan çıkmaz, beni merak edip de arama zahmetine giren tüm dostlarıma ''siktirin gidin başımdan.'' derdim. ve kimse beni yargılamaz, kimse bana kızmaz, kimse beni anlamamazlıktan gelmezdi.
- tipik bir ergenlik bunalımı!
oysa; büyüdüm! fiziki olarak büyüyünce, beyinsel olarak da büyümem gerekiyordu. bu bir doğa kanunu. böylece, artık mantıklı düşünmem; mantıklı hareket etmem; sorumluluklarımın bilincinde olmam; yatakta saatlerce yatıp vakit öldürmek bir yana, faydalı işlerle uğraşmam; hayatımı yoluna koymam; plan program yapmam; kimseyi incitmemem; bu hayatı sadece kendim varmışım gibi yaşamamam; toplumun benden beklediklerini onlara büyük bir zevkle vermem; aileme, vatanıma, dünyaya hayırlı bir insan evladı olmam; mutsuzluktan gebersem de, elimi attığım her şey elimde kalsa da (ahah!) mutluymuşum gibi yapmam ya da en kötü ihtimal gülümseyip ''ah evet, iyiyim. sadece biraz içim sıkılıyor.'' demem gerekiyor.
peki o zaman. hadi deneyelim....
- naber?
- ....
- hey, nasılsın?
- ah evet, iyiyim. sadece biraz içim sıkılıyor.
oldu mu acaba?