- ne yapıyorsun?
- bulaşık yıkıyorum.
- bulaşık mı?
- evet.
- iyi misin sen?
- elindeki bardağın işi bittiyse versene.
canım sıkkın olduğunda, üzgün olduğumda, birşeylere ya da birilerine kırgın olduğumda, hayatla başedecek gücü kendimde bulamadığımda; kendimi fiziksel olarak yorarım ben. bir şeyler yaparım. ya koşarım, ya bulaşık yıkarım, ya evi temizlerim, ya çöpü dökmeye giderim, ya gitmişken şöyle bir turlarım, ya turlamışken bir arkadaşa uğrarım, ya uğramışken birer bira içeriz, ya içmişken ''neyin var?'' der, ''yok bişey''derim, ya ben bir şey anlatmaya yanaşmayınca o anlatır da anlatır, ben dinlerim. ben genelde dinlerim zaten. ta ki o lanet olasıca ''özne''yle tesadüfi olarak karşılaşıp tekrar hatırlayana kadar.
çiğneyip tüküreyim, kesip akıtayım, yiyip tüketeyim diyorum ama; olmuyor. ne kadar kaçarsanız kaçın arkanızdan kovalayan bir katil gibi. ama biliyorsunuz ki, çekip silahı bassanız tetiğe, beyninin ortasından patlayan kırpkırmızı kanlar her tarafa yayılacak. sonrası...derin bir pişmanlık üstelik.
''hayat kaldığı yerden devam ediyor.'' gibi beylik laflar edesim yok. belki de hayat, bizim kaldığımız yerde çoktan bitmiştir. belki de başka bir yerlerde yeniden başlamıştır. ne biliyoruz?
siz konuşmaya devam edin. ben şu bulaşıkları yıkayayım en iyisi.