nerden başlasam bilemiyorum?
belki martılardan. evet evet. martılar. sabah, günün ağarmasına bir kaç dakika kalmışken, yattığım yataktan bağırışlarını çok net duyduğum martılardan. ne var? sabah oluyor işte. bunda bu kadar abartacak bir şey göremiyorum ben. ah, ya da son bir kaç haftadır, odamdaki tuhaf kokudan başlamalıyım. tam şu an oturduğum yerde daha kuvvetli geliyor. masanın altına baktım mamafih bulamadım. çok hafif, çok zor farkedilebilir ama farkedildiği anda bir daha kurtulunması ve dikkate değer bulunmaması veya unutulması imkansız olan bir koku. kötü değil, ama güzel de değil. belki bir peri ölmüştür, bilemiyorum.
nerden başlasam?
ne kadar uzaklaşırsam uzaklaşayım, hatırlatacak bir şeyler çıkıyor işte. bir sözcük belki. bir müzik ya da. en fenası da bir insan. ne kadar çok ortak tanıdığımız varmış meğer. bilmiyormuş ayağına yatıyor bazıları. aptal bir kadını oynamak bir zamanlar hoşuma gidiyordu. ama artık gitmiyor. ''ah, yoksa sen..yani o'nu? yani siz?....'' hepinizin canı cehenneme! bir ölünün arkasından kimseyi konuşturacak değilim.
sadece gülümsüyorum. hatta ayna karşısında sabahları yeteri kadar çalışınca, yüzüme ''çok mutluyum'' ifadesi bile verebiliyorum. böylece insanların ''nasılsın?'' yerine ''iyi misin?'' diye sorarak beni çileden çıkarmalarına fırsat vermiyorum. ''ah, çok iyiyim.'' ne? ne bakıyor salak salak yüzüme? haaa tamam. sıra bende. şimdi de ben sormalıyım. özür dilerim. umrumda olmayan şeyleri unutuyorum işte böyle. yoksa hafızam çok kuvvetlidir. evet. ''sen nasılsın?''
her şey ne kadar anlamsız halbuki. martılar, aynalar, insanlar. hepsi çok anlamsız. değil mi peter? peter? yine giderken pencereyi açık unutmuşsun. ben de diyorum neden götüm dondu böyle bir anda. bu gece yalnız yatacağım demek. iyi. güzel. öyle olsun. allah bu martının cezasını versin!
ve ben hala nerden başlayacağımı bilmiyorum. ahahaha!