Salı, Ekim 31, 2006

god was here but he left early

biliyordum. farklı olduğunu, daha öncekilere hiç benzemediğini, herkes gibi olmadığını biliyordum. ve bütün şartlar seni içimde hissetmek için uygundu. bütün dünya bunun için uygundu. bu mevsim, bu şehir, bu yağmur; hepsi uygundu.

sarılıp uyduğumuz o gece, yağmur yağıyordu. hatırlıyor musun? çorapların sırılsıklam olmuştu. ayakların üşüyordu. çantadan votka şişesi çıkarmıştın. deli gibi içmiştik. bir kaç küçük öpücükle yetinmiş ve sonra da sarılıp uyumuştuk. sevişmemiştik bile. hatırlıyorsun şüphesiz. ama biliyor musun; ben hiç unutmamanı istiyorum. unutmayacağını da biliyorum zaten. farklıysan, bu yüzden farklısın.

- burada kalırsan eğer, her şey, ama her şey benim için çok farklı olacak...ve tabi senin için de.


yanlış söylemişim. yine de çok farklı her şey. çünkü, belki de yaşadıklarımın en güzeliydi.

- teşekkür ederim.

Cumartesi, Ekim 28, 2006

romance and cigarettes

otobüs durağının tam önünden geçerken yavaşlayan taksi, duraktakilere bir kaç kez korna çaldı. duraktakiler, gecenin bir yarısı, orada bulunma sebeplerini anlayacak kadar kafası çalışmayan şoförün annesine, içlerinden, en içten dileklerini sundular. durağın önünde, yan yana oturan adam ve kadın, ayrı yönlere bakarken, adam, sigarasını yaktı. sigaradan yayılan duman bulutu, havadaki esintiyle birlikte kadının gözlerinin önünde kısa bir dans gösterisi yapıp kayboldu. kadının zaten alkolden kızaran gözleri, iyice kızardı. ama dumandan mı, yoksa içinde hissettiği acıdan mı, tam olarak bilemiyorum.

adam yavaşça ayağa kalktı. yerde duran sırt çantasını aldı ve elleriyle durağın önünde oturan kadının yüzünü tutup dudaklarından öpmeye başladı. kadın önce gözlerini kapadı. sonra dudaklarını. sonra da yavaşça yüzünü çevirip önüne eğdi.

- gidiyor musun?
- evet.
- benimle gelmeyecek misin?
- gidiyorum.

ne oldu anlamıyorum. hava neredeyse soğuktu ve kadın neredeyse aşık olmak üzereydi halbuki ve...

- istediğin şey neyse, onu yap!

istediği şey, sadece adamın kokusunu içine çekip uyumaktı. fazlası değil...değil.

ne oldu anlamıyorum.

Cuma, Ekim 20, 2006

i ain't gone 'n' give up on love

- yaşadığın hayat bu kadar boktanken, neden hala yaşamakta direniyorsun, anlamıyorum?
- o'nun için yaşıyorum.
- ahahha! kusura bakma ama buna inanmamı beklemiyorsun, değil mi? yani, ''benim hala umudum var.'' gibi basit bir cümleyle konuyu kapatabilirsin mesela ama, ben bunu yemem. peki o, bir gün bu dünyadan göçünce, kim için yaşayacaksın? yaşayacak başka birini bulma konusunda gösterdiğin azmi, bu boktan hayatını biraz olsun değiştirmek için göstersen, göreceksin ki, hem sen hem de o'nun için her şey daha güzel olacak.
- sigaran var mı?
- kullanmıyorum.

gerçekler, bazıları için tahammül edilmez olabiliyor.

banyodaki aynaya baktığım zaman, artık kendimi değil de, o'nu görüyorum. ama bunu yaparken söylemişti, unutamayacağımı söylemişti. unutmak isteyen kim zaten? ben, unutulması gerekenleri de unutmamaya tahammül edecek kadar güçlüyüm. ama sen değilsin.

bir zamanlar, çok fazla ''gittim'' ben. belki de ''gitme'' kotamı doldurdum. şimdi hep yolculuyorum. kiminin ardından salya sümük ağlıyorum. kiminin ardından gözlerim doluyor ama ovuşturunca geçiyor. kiminin ardından gülümseyerek el sallıyorum, döneceğini bilerek. kiminin ardından bakmıyorum bile. ama sonuçta, gidiyorlar. bırak, gitsinler. onlara ait değilim. sen de değilsin.

- peki, birbirimize mi aitiz?
- bilmiyorum.

Salı, Ekim 17, 2006

time is running out

sesler birbirine karışmış gibi. son bir kaç gündür algılarım değişti. eskisi gibi değil sanki hayat. daha iyi ya da daha kötü değil ama, sadece eskisi gibi değil.

time is running out.

yorganın altından çıkmak güzel bir fikirmiş. sarılarak uyumak, şüphesiz çok güzel bir eylem ama yemek yemek ve bu dünyanın sadece iki insandan ibaret olmadığını hatırlamak gerekiyor ara sıra. peki, buzdolabının boş olmasını ve hatta sen ve o dışında, diğer insanların kafalarının içinin boş olmasını göze alacak mısın? ben aldım bile!

time is running out.

tanrı aşkına, tırnaklarıma nar çiçeği renginde oje sürerken nasıl mutsuz olabilirim? evet, denemek istiyorum. deneyeceğim. hem ne demiş bilmemne tzu; bir insanın ne kadar tabusu varsa, o kadar mutsuzdur.

time is running out.

- bil bakalım en çok nereni seviyorum?
- gözlerimi?
- hayır. poponu.