Perşembe, Aralık 11, 2008

the quince




...arabadan inmek için bir bacağımı dışarı çıkartıp bir gece önce boyadığım çizmelerimle yere basıyorum. çizmelerim tertemiz. simsiyah. pırıl pırıl. yerler çamurlu. önemli değil. parasını verip kendi mülkiyetime geçirdiğim eşyalarla aramda hep bir sorun oldu zaten. onlara hakettikleri özeni hiçbir zaman gösteremedim. benim eşyalarım hep vaktinden önce bozuldu, çizildi, kırıldı ve parçalandı. önemli değil.


orta yaşlı bir adam, az ilerdeki çeşmede yıkadığı ayvalardan birini elime tutuşturuyor.

- şurasını kuşlar yemiş.

diyor.

- kalanını da ben yerim.

diyorum.

teşekkür edip küçük bir kısmını kuşların yediği en büyük ayvayı alıp kemirmeye başlıyorum. o sırada bir kaç ''klik'' sesi duyuluyor. benim bir kaç fotoğrafımı çekiyor. daha sonra o'nun odasında bilgisayarda o fotoğraflarla oynayacağız. ben o'nun kucağında oturmuş o'na sarılırken; o gözlerimi kocaman yapacak, burnumu küçültecek, saçlarımı kızıla boyayacak ve güleceğiz. her şey geride kalırken dökeceğimiz göz yaşları umrumuzda bile olmayacak. niye olsun ki zaten?






bundan sonra ne zaman ayva görsem, hep o günü hatırlayacağım.