koştum... koştum... koştum... hiç durmadan, saatte 9 km hızla koştum. dakikalarca...nefesim kesilene kadar. sırtımdan kalçalarıma sıcak damlalar süzülene kadar. tükenene kadar. koştum... en nihayet arkamdan bir ses duydum belli belirsiz; ''biraz mola verin isterseniz?!'' ah, tabi. iyi olur. kaptırmışım kendimi. bir şeyler düşünüyor olmalıydım ki, kocaman bir spor salonunun bir köşesinde, aptal bir koşu bandının üzerinde, amaçsız bir şekilde hiç durmadan koştuğumu unutmuşum. varacak hiçbir yer yok üstelik. sadece koşuyorum. aksi zaten mümkün değil. mal gibi durduğum anda bütün bedenim arkaya doğru hızlı bir şekilde geri gidecek ve ayaklarım yerden kesildiği gibi kafayı yere çarpacağım. pekmezim akacak. bu sahneyi çok düşündüm. neyse ki önümdeki ipi çekip aleti durduruyorum. ''abarttım sanırım?'' diye salak bir şekilde gülümsüyorum antranöre. bir nevi hamster olmuşum. oysa bu hayatta en son olmak istediğim şey şirin ve komik olmak. al işte, yine bir hata yaptım. ben bu hayatta ne kadar çok hata yapıyorum tanrı'm!
bu aralar odaklanma sorunu yaşıyorum. evet. odaklanmama değil, odaklanma. çok fazla odaklanıyorum yani. kendimi kaybediyorum resmen. pek farkında olmadan odaklanıyorum sanırım. e bu da çok saçma oldu. odaklanmanın ruhuna aykırı. odaklanmak demek tdk'ya göre, odaklama işine konu olmak demekmiş. oww! aman ne açıklayıcı tanım. adeta kelimenin bütün anlamını iliklerimde hissettim. kelimelere takılmayalım en iyisi. şunu bilelim yeter, canım hiç sıkılmıyor bu aralar. ama buna karşılık hissedememek gibi bir bedel ödüyorum. anladınız mı? anlamadınız. neyse.
bilmemkaçıncı defadır love is here dinliyorum mesela. eskiden olsa şimdiye kadar ya şarkıyı değiştirmiş olurdum ya da çoktan gözlerim dolmuş olurdu. james benim için sadece şarkı söylüyor deminden beri oysa.
değil mi james?