doğum günü pastasının üzerindeki mumları üflemek istemiyorum. 26 adet mumu da istemiyorum. hatta lanet olası doğum günü pastasını da istemiyorum. 6 kişilik, beyaz kremalı, üzerinde tropikal meyvelerin serpiştirildiği bu pastalardan nefret etmişimdir her zaman. ve illa ki üzerinde ''iyi ki doğdun.'' yazılan o şekerleme levhasını yemek için didişen çocuklardan nefret ettiğim gibi.
hepsini yiyebilirsiniz.
ben istemiyorum.
bir kaç gün önceydi. etrafımdaki insan kalabalığı arasından bir ses, bana adımı soruyordu. sonra da ''peki kaç yaşındasınız?'' dedi. benimle tanışmak ve belki gecenin sonunu birlikte getirmek isteyen, daha önce hiç görmediğim bu adam, kaç yaşında olduğumu öğrenmek istiyordu. elbette kaç yaşında olduğum umrunda bile değildi. sadece konuşmak ve tanışmak istiyordu. belki de birlikte uyumak. bilmiyorum...tek başıma o barda oturmuşken ve tek başıma, barmenin elime tutuşturduğu yumuşak içimli ithal biramı yudumlarken yakında 26 yaşında olacağımı düşünüyordum. ve 26 yaşında bir kadın gibi hissetmiyordum kendimi. hiç bir şeyim yoktu. hiç bir şeye sahip değildim. ve bu hoşuma gidiyordu.
hiç bir şeye sahip olmak istemiyordum.
bir hiç olmak istiyordum.
kaç yaşında olduğumu merak eden adamı, bar taburesinde, sorusu ve hayalleriyle yalnız başına bıraktım. pistin ortası daha güvenliydi ve pistte danseden insanların arasında, kaç yıl yaşadığınız umrunuzda bile olmuyordu.
26 yaşındayım. kocaman bir çeyrek asırı geride bıraktım ve bir çeyrek asır daha tahammül edesim yok bu hayata. parti süsleri ve konfetilerle süslenmiş büyük bir salonda, ellerimde kırmızı kurdelalı kocaman hediye paketleriyle duruyor gibiyim ve paketlerin hiç birini açmak istemiyorum.
hepsini siz açabilirsiniz.
ben istemiyorum.
bir hiçim ve mutluyum.
iyi ki doğdum.