marketten çıktığımda elimde içinde kocaman bir şişe kırmızı şarap olan bir poşet vardı. yılbaşı gecesi yaklaştığı için, marketteki bir çok üründe indirim yapmışlardı ve ben gözüme sadece bu şarap şişesini kestirmiştim. elbette şişeyi açmak için yılbaşı gecesini beklemeye hiç niyetim yoktu. köşeyi döndüm. oturduğum eve doğru yürüdüm. apartmanın kapısının önünde durdum ve çantamdan anahtarları bulmak için epey bir cebelleştikten sonra nihayet anahtarlardan mavi olanını deliğe soktum. tam çeviriyordum ki, bir anda anahtarlar değişti. kapı değişti. apartman değişti. sokak değişti. yaşadığım şehir değişti.
belki de artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
en sevdiğim insanlar birer birer giderlerken uzaklara, bir kez olsun, ardımda kimseyi bırakmadan gitmek istedim ben. ama en çok güvendiğim, en çok tanıdığım, en çok sevdiğim insanı bırakıyor gibiyim şimdi; kendimi.
ikea'dan alınan yeşil koltukların ve beyaz kitaplığın, bol kedili bir sokaktan geçerek ulaşacağım evimin, iki şehir arasında otobüste geçip giden saatlerin, eve hatun atan ev arkadaşının, eve erkek atan ev arkadaşının, umutların, hayallerin, velhasıl yeni bir hayatın tam kıyısındayım ve aşağıya düşebilirim. korkuyorum elbette ama kendime her zamankinden fazla güveniyorum.
çünkü ben, size benzemiyorum. sizin gibi değilim.
bir kez daha olmayacak.