Pazartesi, Ağustos 22, 2011

paramparça

adam, kadına ''neden ağlıyorsun?'' diye sordu. kadın dudaklarını araladığı an, hıçkırıklara boğulacağını anladı. gülümsemeye çalıştı. onu da beceremedi.


zaten şu hayatta neyi beceriyordu ki, ağlarken gülümsemeyi becerebilsin?


çok değil, sadece bir kaç gündür; kadın, adamı sevdiğini düşünüyordu. basbaya seviyordu. kadının sevmekle ilgili bir sorunu vardı. insanları zaten sevmiyordu ama, konu aşk olunca, daha çok zorlanıyordu. ve nihayet, kalbinde ufak da olsa kıpırtılar başlamıştı. adam mutsuz olduğunda, o da mutsuz oluyordu. adam mutluyken, o da mutluydu. başka adamlara ''eyvallah''ı yokken, bu adama vardı. tahammül edemeyeceği şeylere tahammül edebiliyordu. biraz daha zorlasa, birlikte aynı yatakta uyumaya bile hazırdı.


kadın, tam da adama o'nu sevdiğini söylemeyi düşünürken; adam o'na çok başka şeyler söylemişti. ve eklemişti. ''bu kadar zamandır, ağzından bir kez bile seni seviyorum çıktı mı? çıkmadı.''


barda ingiliz bir grubun son derece gerizekalı bir şarkısı çalıyordu ama kadın, kulaklarında halil sezai'nin sesini duyuyordu. paramparça.


adam, ''kalkalım mı?'' dedi. kadın kafasını salladı. kalktılar.


kadın eve dönüş yolunda gözyaşlarını silerken bir adamı sevmek için niye bu kadar zamana ihtiyacı olduğunu, niye bu kadar beklediğini, niye bu kadar zorlandığını bir kez daha hatırladı.