güneş artık tamamen battığı halde, havadaki tatlı turunculuğa bakıp gülümsüyorum. dört bir yanımdan ızgarada pişen balık kokuları geliyor. masama yaklaşan garsondan bir porsiyon kalamar getirmesini rica ediyorum; birama eşlik etmesi için. yaptığı işi yeni öğrenen insanlardaki tedirgin bir heyecanla kalamarımı getiren garsona teşekkür ediyorum ve ekliyorum;
- bu manzara, tek başınayken pek bir şeye benzemiyor mu ne?
son zamanlarda yaşadıklarımdan henüz pek bir şey anlamasam da, hoşuma gitmiyor da değiller. her zamanki gibi canımın istediğini yapıyorum. sadece içgüdülerime kulak veriyorum. onlar sahip olduğum bir kaç yetenekten biri; kaybetmek istemem. ''git.'' dediklerinde gidiyorum. ''sev.'' dediklerinde seviyorum. ''uzak dur.'' dediklerinde uzak duruyorum. ''sakın vazgeçme.'' dediklerinde diretiyorum. ''tamam artık uzatma.'' dediklerinde uzatmıyorum. ''bu saatten sonra bir bok olmaz, vazgeç artık.'' dediklerinde götümü dönüyorum.
dolu dolu yaşamam gerektiğini söylüyorlar bu ara.
yaşamak istediğim o kadar çok şey var ki, nereden başlayacağımı bilmiyorum. sadece hazır olduğumu biliyorum.
Salı, Haziran 16, 2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)