Çarşamba, Ocak 04, 2012

patrick loves sandy

önce kırmızı güller geldi. sonra papatyalar. sonra başka çiçekler. beyaz, sarı, pembe, bir sürü...


beni sevdiğini söyledi. cevap vermedim. ''seni çok seviyorum'' bir soru cümlesi değildi çünkü. gerçi ''beni seviyor musun?'' diye sorsaydı, bir insanı sevmenin zaman alacağına inanan biri olarak, bir cevap verebileceğimden emin değildim.


o kadar sakin, o kadar sabırlı, o kadar ısrarsız bir adamdı ki; ona esip gürlediğimde bile bana alacağı motosiklet pantolonu için kaç beden giydiğimi sorabiliyordu. bir süre görüşmek istemediğimde bile beni özlediğini söyleyebiliyordu. hava durumu, motosikletine binmek için uygun olmadığında bile, bilmem kaç kilometrelik yolu, sırf beni görmek için, kullanmayı hiç sevmediği arabasıyla gelebiliyordu.


sonra çikolatalı kurabiyeler geldi. ilk defa bir adamın gönderdiği çiçekleri gülümseyerek yedim. kağıdın üzerinde ''patrick loves sandy'' yazıyordu. o da benim gibi pazar sabahı kahvaltı ederken sünger bob izliyordu.


sevdiğimi söylemek için hala çok erken, ama mutlu olduğumu söyleyebilirim sanırım.