Pazar, Şubat 20, 2011

i'm in the middle of your picture

lying in the reeds...


kalbim epeydir atmıyordu. yani, atıyordu elbette. atmasa yaşayamazdım. dakikada 70 kez atıyor olmalıydı. sağlıklıydım evet. ne kadar sağlıklı olunabiliyorsa, o kadar sağlıklıydım.


burada yokken hayat devam ediyordu. bütün gürültüsü ve bütün sessizliğiyle. çalışıyordum, bisiklete biniyordum, yemek yiyordum, uyuyordum, içiyordum, dansediyordum, sevişiyordum. bütün bunları yaparken kalbim hala dakikada 70 kez atıyordu.

sonra bir şey oldu.


bir şey olduğunda, o şeyin o şey olduğunun farkında bile değildim. iyi ki de değildim. farkında olsaydım belki, ne yapacağımı bilemez, öylece kalakalırdım.


şu çalan şarkı var ya? ben bu şarkıda thom'un piyanosuyum. jonny'nin ksilofonu, colin'in bası, phil'in zilleriyim. bu şarkı çaldığında ben o şeyin olduğu anı yaşıyorum. kalbim dakikada 90 kez atıyor ve hayır, taşikardi değilim.

hala sağlıklıyım.


ben o'nun fotoğrafının tam ortasındayım. o bana gülümserken ben hemen arkasındaki yere düşmüş yaprakların içinde öylece yatıyorum. yanıma uzanmasını bekliyorum. yaprakların arasında birlikte öylece yatacağız. bunu çok istiyorum.


hayır thom, hepsi doğru!